Küresel boyut taşıyan 2020-2022 krizine Türkiye yüksek bir borç stoku, yüksek cari açık ve aşırı değerli TL’yle yakalanmıştır. Haziran 2018’de 4.58 TL olan dolar kuru, Ağustos 2018’de, 6.89 TL’ye yükselmiştir. Takip eden dönemde uzun süren bir durgunluk, artan borç, kredi temerrütleri, borçlanmada güçlük,TL’nin değer kaybı ve yükselme eğilimine giren bir enflasyon görülmektedir. Kolay kredi ve devlet bütçesiyle desteklenen inşaat sektörü patlamasının yarattığı büyüme döneminin sonlandığı düşünülmektedir. Yüksek cari açık ve döviz borcu, hukuk dışı uygulamalar, faiz politikasına ilişkin yanlış hipotez çerçevesinde uygulanan faiz indirimi, TCMB rezervinin eksiye düşmesi, ABD ile S-400 konusunda anlaşmazlık, ikili ticarette güven azalması, COVID-19 pandemisi, dış siyasette yaptırım söylemleri, yapısal reformlarda gecikme gibi nedenler krizin gün geçtikçe derinleşmesine, içeride ve dışarıda güven ortamının kötüleşmesine sebep olmaktadır. Büyük çaplı ölümlere neden olan COVID-19 pandemisi, ülke ekonomilerini de kötü etkilemiştir. Karantina/ kapatma gibi önlemler üretimi aksatmış, hem üretim hem de tedarik zincirinde büyük aksamalara neden olmuştur. Pek çok faaliyetin durması ya da müşteri kaybı nedeniyle, müesseseler iflas durumuna gelmiş, bu da işsizliği arttırmıştır. Zor durumdaki vatandaşlara mali yardım, üreticilere teşvik, sağlık harcamalarındaki artışlar, bütçe açıklarını arttırmış, parasal genişleme zaruri hale gelmiş, enflasyon yükselmiştir. Pandemi tüm dünya ülkelerini etkilemiş, ülkeler başta parasal genişlemeye gitmişlerdir. Ancak bunun neden olduğu enflasyonla mücadele 2022 yılında başlamış, enjekte edilen paralar geri çekilmeye başlanmış, faiz oranları yükseltilmiştir. Haziran 2022 itibarıyla, ABD ve Avrupa’da enflasyon oranı %9’a yakın bir noktaya gelmiştir. ABD politika faiz oranını Haziran 2022 toplantısında 0,75 puan daha arttırarak 1,5- 1,75 seviyesine yükseltmiş, bu da dünyada doların değer kazanmasına neden olmuştur. Dış kredi imkanlarının azalması, Türkiye’nin borç döndürmesini zorlaştırmıştır. İlaveten Derecelendirme Kuruluşları, Türkiye’nin kredi notunu düşürmüş, güven ortamı sarsılmıştır. Sonuç olarak Türkiye’nin risk primi aşırı yükselmiştir. 2021 Mayıs ayına kadar dolar kuru 7,30-8,30 TL civarında dalgalanmış, enflasyon %15- %17 dolaylarında seyretmiştir. Haziran ayında ekonomi biliminin kabul etmediği “faiz neden, enflasyon sonuç” hipotezi öne sürülmüş, Merkez Bankası, politika faizini Eylül, Ekim ve Kasım aylarında olmak üzere %19’dan %14’e düşürmüştür (halbuki 2021 yılı başında Para Piyasası Kurulu yılın ilk toplantısında politika faizini %15’ten %17’ye, 18 Mart’ta da %19’a yükseltmişti. O sıralarda enflasyon oranı sadece %15-16 düzeyinde seyrediyordu). Buna paralel olarak mevduat reel faizleri de eksiye düşmüştür. İnsanlar, tasarruflarının değerini korumak amacıyla TL’den döviz ve altına yönelmiş, dolarizasyon ivme kazanmıştır. Güven eksikliği yanında, TL enstrümanların çoğunluğunda reel getirinin negatif bölgede devam etmesi, dolarizasyonla mücadeleyi imkansız kılmaktadır. Örneğin, Haziran 2022’de gözlenen %17 civarındaki mevduat faiz oranı, %73,5 enflasyon oranı karşısında, %56,5 bir negatif reel faiz demektir. Hazine bono ve tahvilleri üzerinde Haziran 2022 itibarıyla faiz oranı %22’nin üzerindedir. Kredi faizleri de yüksek düzeydedir. %14’e düşürülen politika faizinin, piyasa/kamu borçlanma faiz oranları üzerinde etkisi sınırlı olmuştur. Ancak %22-25 dolaylarındaki bir faiz oranının bile negatif reel faiz ifade ettiği unutulmamalıdır. Aralık 2021’de ters dolarizasyon sağlamak amacıyla çıkarılan Kur Korumalı Mevduat (KKM), kura endeksli olduğu için kurdan doğrudan etkilenmektedir. Bu nedenle “örtülü dolarizasyon” şeklinde de düşünülebilir. Açık ve örtülü dolarizasyonun toplam mevduat içindeki payı Mayıs 2022 itibarıyla %72’ye yükselmiştir. TL’nin payı ise %28’e gerilemiştir. KKM uygulaması kur artışı olması durumunda Hazine’ye aşırı yük oluşturacaktır. Daha sonra çıkarılan Gelire Endeksli Senet (GES)’lerin de, getiriye konulan üst sınır (%25.5; bu getiri de negatif reel getiri ifade etmektedir) nedeniyle TL’ye dönüşü sağlayamayacağı düşünülmektedir. Aralık 2021’den itibaren enflasyonun artış hızı yükselmiş, kur ise müdahaleler sayesinde 2022 Mayıs ayına kadar 15 TL’nin altında kalmıştır. TÜİK, Mayıs 2021-Mayıs 2022 yıllık TÜFE enflasyon oranını %73,50 olarak açıklamıştır (2017’de enflasyon %11,9’du). Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) ise, enflasyonu %160,76 olarak hesaplamıştır. Enflasyonun artışında Türkiye’nin üretimden uzaklaşıp dışa bağımlı hale gelmesi, Rusya-Ukrayna savaşı ve savaşın neden olduğu petrol ve gıda ürünlerinde fiyat artışlarının da etkisi vardır. Savaş nedeniyle getirilen yaptırımlar da tedarik zincirini olumsuz etkilemiştir. Ancak Türkiye’de gerek enflasyon gerek kur artış oranı diğer ülkelere kıyasla çok daha yüksek seyretmektedir. (Amerika ve Avrupa’da enflasyon %9 civarında, Türkiye’de Mayıs 2022 yıllık enflasyon oranı %73,5; Ocak 2021-Ocak 2022 arasında Türkiye’de dolar %95 değer kazanmış, TL ise dolar karşısında %46 değer kaybetmiştır.)
…vesaire, vesaire… Dikkat edilirse olumlu hiçbir şey yok, yandık, yıkıldık. Son derece gelişmiş yerli silah sanayi, inşaatta dünya 2.liği, 254 milyar dolarlık ihracat, yollar, köprüler, hastaneler, yeni bulunan gaz ve petrol yatakları, yerli otomobil ve toplu taşıma araçları gibi onlarca konu sanki başka ülkede yapılıyormuş gibi yok sayılmış… Nedense yaşadığımız büyük deprem felaketinin krize olan etkilerinden hiç bahsedilmemiş…
Bunlar hükümet ve muhaliflerinin, ancak ekonomistlerin anlayacağı dilden yazılmış siyaset için tartışma ortamı yaratacak bir alıntı… Bize ise halk dili gerek… Nedense ekonomik krizin başlıca nedenlerinden biri olan BEŞLİ MARKET ÇETESİNDEN hiç bahsedilmemiş… Bana göre eve giren ekmek, su, süt, et, sebze-meyve, temel ihtiyaç malzemeleri ( yağ, un, şeker, bakliyat, makarna…gibi) ne durumda başta olmak ekonomik krizi belirleyen ana faktörlerdir, bunların SERBEST PİYASA kandırmacasının kanatları altında 5 li market çetesi aynı masanın etrafında oturup ortak karar verdiler ve her zaman bahane ettikleri doların artışına ters orantılı olarak kendi üretici ve tedarikçiler tarafından %500-600 lere varan artışları ile bu kriz başladı. İlk suçlanan hükümet oldu neden müdahale etmiyor diye. Bu 5 li çete, klasik domino etkisi yarattı, önce yerel marketler, kent ve ilçe pazarları, sonra mahalle bakkal, kasap, manavları kısacası küçük esnaf, ve nihayetinde çiftçiden, küçük-büyük tüm üreticiye aynen bunları takip etti. Tabi bunun tuzu-biberi de vardı: Kur artışı, benzin-mazot-gaz şeytan üçgeni, elektrik, ulaşım ve iletişim zamları , derken insanımızın ( hepsinde değil ama bir çoğunda ) fazla kazanma hırsı, bunlara bağı diğer tüm piyasa kalemlerin birbirini dürtmesi, kira ve gayrimenkullerin anormal artışı ve de asgari ücret artışına bağlı patron bahaneleri…İşi S400 lere bağlayan bile var. Peki neden hükümet müdahale etmedi, bunun cevabını alalım:
*Serbest piyasa nedir?
Serbest piyasa, ürünün fiyatının alıcı ve satıcının karşılıklı olarak anlaşmasıyla belirlendiği, arz ve talebine hükûmet tarafından müdahale yapılmayan bir piyasadır.
*Serbest piyasa ne zaman başladı?
Türkiye, 24 Ocak 1980 tarihinde serbest piyasa ekonomisine geçmiştir. Süleyman Demirel, Devlet Plânlama Teşkilâtı (DPT) Müsteşarı Turgut Özal’a ekonomi yönetiminin başına geçmesini ve ekonomiyi düzenlemesini istemiştir. Özal ve arkadaşlarının hızlı ve yoğun çalışmaları neticesinde serbest piyasa ekonomisi modeline geçilmesi kararlaştırılmıştır. Tam rekabet koşulları altında, piyasaya giriş ve çıkışların serbest olduğu, ekonomik anlaşmazlıkların sadece fiyat ile çözüleceği, Devletin piyasalara hiç bir müdahalesinin olmayacağı bu model, serbest piyasa ekonomi modeli olarak tanımlanmıştır.
Bunun kaşifleri şu an hayatta olmadıklarından, bunu değiştirebilecek tek güç olan TBMM’ nin anayasa değişikliği yapması olacaksa da, yeni bir anayasa bayağı uzak görünüyor, kimsenin ortak anlaşılmış, vatanın ve milletin ihtiyaçlarını karşılayacak güncel bir anayasa çalışmasına dahi yanaştığı yok.. Anlayacağınız bu 5 li çetenin eline kaldık. Madem hükümet müdahale edemiyor, peki kim müdahale edecek? BİZ yani MİLLET… Nasıl olacak bu? Bu marketlerle yapacağımız alışverişlerimizde bazı alışkanlıklarımızdan vazgeçmemiz gerekecek. Temel gıda maddeleri dışında, birçok ürünü almayarak ya da az alarak satış marjlarını düşürerek, bunları indirim yapmaya zorlamak… Tabi bunun için sosyal medyada organize olmak gerekiyor. Eğer millet olarak zor günlerimizde ortaya çıkan eşsiz milli birlik duygusu ile hareket edersek bunları yenebiliriz. Çözüm, her geçen gün virüs gibi artan şubelerinde satılamayan ürün sayısını ne kadar arttırabilirsek o kadar yakın olacaktır. Ayrıca alışverişlerde özellikle yerli ürünlerimizi seçersek, yabancı ürün satışlarını frenleyip bir taşla iki kuş vurmuş oluruz.
Aşağıda birlikte mücadele etmemiz gereken ve her gün sayıları artan 5 li çete ve onları izleyen diğer market zincirleri:
Macro Center - 131 adet
Kim Market - 135 adet
Onur Market - 152 adet
Happy Center - 193 adet
File Market - 200 adet
Hakmar Express - 714 adet
Ekomini - 2195 adet
Seç Market - 2206 adet
Carrefour - 334 adet
CarrefourSA - 438 adet
Migros - 2704 adet
Şok Market - 10.166 adet
Bim Market - 10.352 adet
A-101 Market - 12.200 adet
Bu arada, marketler krizine çözüm olarak tasarlanmış Türkiye Tarım Kredi Kooperatif marketleri ( 1513 adet ) amacından uzaklaşmakta. Fiyatlarının diğer marketlerden farkı yok, hatta bazı ürünler daha pahalı. Devlet, aynı serbest piyasa nedeni ile fazla müdahale edemiyor. Devlet bu T.T.K.K. marketlerini güncellemeli, şubelerinin bağlı bulunduğu belediyelerce kontrol altında tutmalı ki diğer çete marketlerden farklılıkları olsun. Ayrıca en önemlisi TEMEL GIDA ÜRÜNLERİNİ ( ekmek, un, şeker, yağ, et, balık, süt, yumurta, sebze ve meyveler…) DEVLET SÜSPANSE etmeli. Sosyal devlet olabilmenin baş şartlarından biri budur.
Bunu çok azımız bilir ama Libya’ da şehit Muammer El Kaddafi senelerce başarı ile uyguladı ve halkını koruyan sosyal bir yapı kurdu. Aynı şekilde devlet , sahipsiz evleri ve kendi yaptığı sosyal konutları, satmadan imkanı olmayan vatandaşlarına çok düşük ücretle kiralayarak ( hatta bedelsiz) yüksek kira fırsatçılığını yok etmişti. Bu çoğumuzun önemsemediği ülkenin geçmişinde örnek alınacak bir çok konu var. Sonuç olarak, KOMŞUNA, DOSTUNA, AKRABANA SÖYLE… 5 Lİ MARKET ÇETESİNE KARŞI BİRLİKTE MÜCADELE EDELİM. Krizi yaratanlar içimizdeki bu tamahkar marketlerin daha fazla bizi sömürmesine izin vermeyelim.
Sağlıklı ve güzel günlere kavuşmak dileğimle.