2011 yılından bu yana uygulanan “açık kapı” politikası neticesinde, sayıları giderek artan milyonlarca sığınmacı ve kaçak; iktidarın bilgisi, onayı ve teşvikiyle adeta ülkemize akın ettiğini vurgulayan Ergun, iktidarın açıkladığı resmi rakamların güvenilirliği şüphe yarattığını belirtti. Son yıllarda iyice hızlanan bu insan akını, adeta istilaya dönüşmüştür diyen Ergun, Türkiye’nin dünyada en fazla sığınmacı ve kaçak barındıran ülke olduğunu söyledi. Ergun açıklamasının devamında şunları belirtti; Malumunuz olduğu üzere, 2011 yılından bu yana uygulanan “açık kapı” politikası neticesinde, sayıları giderek artan milyonlarca sığınmacı ve kaçak; iktidarın bilgisi, onayı ve teşvikiyle adeta ülkemize akın etmiştir. Yani ülkemiz son 12 yıldır ağır bir sığınmacı ve kaçak işgali altındadır. Buna “işgal” diyorum, çünkü resmi rakamlara göre 3 Milyon 264 bin 248 sığınmacı ülkemizde bulunmaktadır. Yine resmi rakamlara göre, yaklaşık 1 milyon bebek doğmasına rağmen, sığınmacı sayısının her yıl belirli oranlarda düşmesi ise oldukça dikkat çekicidir. Dolayısıyla bu hususta resmi rakamların güvenilirliği şüphe yaratmaktadır. Kaçaklar, vatandaş olanlar  bu rakama dahil edildiğinde Türkiye’deki yabancı sayının 10 milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir. Son yıllarda iyice hızlanan bu insan akını, adeta istilaya dönüşmüştür. Bununla birlikte  yine de artarak devam insan akını neticesinde ne yazık ki, iş öyle bir noktaya gelmiştir ki; bu kontrolsüz göç hareketi sonucunda ülkemizde ne kadar sığınmacı ve kaçak olduğu, hiçbir kurum ve kuruluş tarafından bilinememektedir. Ama bir gerçek vardır ki, Türkiye dünyada en fazla sığınmacı ve kaçağın olduğu ülke haline gelmiştir. Kontrolsüz bir biçimde Türkiye’yi adeta istila eden milyonlarca sığınmacı ve kaçak, ülkemizin hemen her bölgesinde çok çeşitli sorunlara sebebiyet verir hale gelmiştir. Bundan dolayı vatandaşlarımızın kaygı ve endişeleri had safhadadır. Nitekim kamuoyu araştırmalarında da “sığınmacı sorunu” açık ara Türkiye’nin en önemli sorunu olarak ölçülmektedir. Sığınmacıların belirli bölgelerde gettolaşmaları  ve karıştıkları terör eylemleri ve adli olayların sayısının sürekli artıyor olması, toplumsal huzuru ve asayişi bozan başlıca faktörler haline gelmektedir. Örnek vermek gerekirse; 1 Ekim sabahı İçişleri Bakanlığımızın Emniyet Genel Müdürlüğü giriş kapısının önünde düzenlenen hain terör saldırısının; Suriye sınırından giriş yapan teröristlerce gerçekleştirildiği ortaya çıkmıştır. Güvenlik sorunları, ekonomik kaygılar ve kimlik kaybı endişeleri başta olmak üzere, vatandaşlarımızın tamamına yakını sığınmacıların ülkemizde kalıcı olmalarından endişe duymaktadırlar. Nitekim, yapılan araştırmalara göre, sığınmacıların ülkemizde yerleşik olarak kalma eğilimlerinin giderek arttığı tespit gözlemlenmektedir. Bu tespit milletimizin endişesini daha da artırmaktadır. Hükümet ise, bilinçli politik tercihlerle Türkiye’yi hendek haline getirdi. Anlaşılmaktadır ki, bu göçü sürdürmeyi isteyen bir iktidar iradesi ile karşı karşıyayız. Nitekim, 2024-2028 kalkınma planındaki ifadeler oldukça ilgi çekicidir. Kalkınma planında, “Türkiye’de bulunan yabancıların sosyal, ekonomik ve kültürel hayata uyumları desteklenecektir ve “Göçmenlerin sosyal ve kültürel hayata uyumlarını sağlamak üzere Türkçe dil eğitimi gibi yaygın eğitim programları düzenlenecek, iletişim ve bilinçlendirme faaliyetleri yürütülecektir.” ifadeleri kullanmıştır. Hükümetin 5 yıllık kalkınma planında bu ifadelere yer vermesi, Türkiye’de bulunan sığınmacıların önümüzdeki süreçte de Türkiye’den gönderilmeyeceğinin ve entegrasyon politikaları izleneceğinin açık bir göstergesidir. Yine dikkat çekici bir husus da gönüllü geri dönüş ifadesidir. Ancak biraz önce de belirttiğimiz gibi, son yapılan araştırmalara göre Türkiye’de yaşayan Suriyeli sığınmacıların %94’ünün ülkesine dönmeyi düşünmediği de ortaya çıkmaktadır. Problemimiz şudur; Araştırmalara göre, ülkelerine dönmeyi düşünmeyen sığınmacıların ülkelerine gönülllü olarak nasıl gönderileceklerdir? Yani Türk kamuoyu bir göz boyama ile karşı karşıya olduğunu bilmeledir. Hükümetin icraatlarından, 5 yıllık kalkınma planından da görüldüğü üzere hükümet sığınmacıları geri döndürmeyi değil entegre etmeyi düşünmekte, geri dönüşü ise gönüllülük esasına göre uygulamaya geçirmeyi düşünmektedir. Bu hususta 5 yıllık kalkınma planından şunu anlamalıyız; İktidar sığınmacıları geri göndermeyi değil, entegre etmeyi düşünmekte, geri gönüşü ise uygulaması imkansız olan gönüllülük esasına bağlamaktadır. Cumhurbaşkanı yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın "Türkiye’nin düzenli göçe ihtiyacı var"! sözleri ise hükümetin nasıl bir planı olduğunun dışa vurumudur: Buradan iktidara ve sığınmacıların Türkiye’de kalmasını savunanlara sesleniyorum. Türkiye’nin göçe değil, geri dönüşe ihtiyacı vardır. Sığınmacıların ülkelerine, yurt dışına giden evlatlarımızın ise Türkiye’ye dönüşüne ihtiyacımız vardır. Kıymetli Basın Mensupları; Peki bu denli büyük bir DEMOGRAFİK TEHDİT yaşayan bir ülkede; milliyetçi münevverlerin, gazetecilerin hatta her Türk vatandaşının böylesine büyük bir tehdide göz yumması, kayıtsız kalması beklenebilir mi? Elbette beklenemez! “Hudut namustur diyen” gazeteciler ve Türk milliyetçileri ise hükümetin bu bilinçli istila planına susmadı, tepki gösterdi ve bundan sonra da susmayacaklardır. Türk milletinin evlatları olarak; Cumhuriyetimizin 100. yılında Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve Türk vatanına yönelik bu işgale asla müsaade etmeyeceğiz, sessiz kalmayacağız. Bu demografik istilaya itiraz edenlere karşı iktidarın yaptığı ise onları özgürlüklerinden mahrum bırakmak oldu. Belirttiğimiz gibi, “sığınmacı ve kaçaklarla” ilgili haber yaptıkları gerekçesiyle, bazı gazeteciler ve sosyal medyada paylaşım yapan kişiler hakkında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından toplu suç isnadıyla soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma kapsamında, özellikle Türk Milliyetçisi kimliğiyle öne çıkan gazetecilerin tutuklanmasına karar verilmiştir. Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün isnat edilen suçlamalara ilişkin hazırladığı raporda milletimizin vicdanını yaralayan aynen şu ifade kullanılmıştır: “Gönderilerinde Milliyetçi paylaşımlarda bulundukları tespit edilmiştir.” Şehitler ölmez vatan bölünmez sözü ise suç delili sayılmıştır. Yani devletimizin kurucu fikri olan Türk Milliyetçiliği bir suç olarak görülmüş ve gösterilmiştir! Buradan soruyorum: Cumhuriyetimizin kurucu felsefesi olan Türk Milliyetçiliği suç mudur? Eğer Türk milliyetçiliği suç ise hangi anayasa maddesine ve hangi kanuna göre suçtur? Türkiye’de sığınmacı ve kaçak göçmenler sorunu yok mudur? Bu sorunu dile getiren her bir vatandaşımızı hapse mi atacaksınız? Türk devletinde, Türk Cumhuriyetinde Türklüğe karşı bir cephe mi oluşturuyor? Türk milliyetçiliğini suç olarak gösterenlere sesleniyorum; Eğer Türk Milliyetçiliği suç ise biz bu suçun gönüllü cürüm ortağıyız. Bu hususta da başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere,  Yusuf Akçura’lar, Ziya Gökalp’ler, Erol Güngör’ler, Alparslan Türkeş’ler ve Dündar Taşer’ler de yol göstericimizdir. Türk Milliyetçiliğini suç olarak gösterenlere diyorum ki; Milliyetçilik ve vatanseverlik ancak işgal dönemlerinde suç olur. İYİ Parti olarak, milliyetçiliği suç gören bu anlayışı lanetliyoruz. Bu soruşturmayla iktidar, kamu yararına haber yapan vatansever bir basını değil, ülkemizi istila eden sığınmacı ve kaçaklar konusunda adeta bir mütareke basını istediğini göstermiştir. Türk Milliyetçiliğini ayaklarının altına aldığını söyleyen bir iktidarın, yeniden Türk milliyetçilerini hedef alması İYİ Parti olarak bizleri hiç şaşırtmamıştır. Vatansever gazetecilere yönelik haksız ve hukuka aykırı tutuklamaların gerçekleştirilmesinden itibaren İYİ Parti tavrını açıkça ortaya koymuştur. Bundan sonra da Partimiz, her kademesiyle, bu hukuk garabetinin ortadan kaldırılması ve tutuklu kardeşlerimizin hürriyetlerine kavuşmasına dek mücadelesini sürdürecektir. Ülkemizin adeta istila edilmesine neden olan sığınmacı ve kaçaklar sorunu, ülkemizin demografik yapısını ve milli güvenliğimizi tehdit eder hale gelmiştir. Vatandaşlarımız gidişatı görmekte ve haklı olarak ciddi endişeler taşımaktadırlar. İktidarın anayasal olarak vazifesi, bu sorunun varlığını dile getirenleri tutuklamak değil, bu sorunu ortadan kaldıracak tedbirleri almaktır. Vatandaşlarımızın beklentisi budur. İktidar bu konuda neyi nasıl yapması gerektiğini bilmiyorsa, İYİ Parti olarak kamuoyuna açıklamış olduğumuz Göç Doktrini ve Stratejik Eylem Planı’ndan istifade edebilir, hatta etmelidir. Eğer iktidar, anayasal sorumluluklarını görmezden gelerek, şimdiye kadar uyguladığı göç politikasında ısrar ederse, Türkiye’yi bekleyen şey bir felaket olacaktır. İktidarın ülkemizi dünyanın göçmen kampına çevirmesini engellemek için Genel Başkanımız Sn. Meral Akşener’in liderliğinde İYİ Parti olarak, sonuna kadar mücadele edeceğimizin bilinmesini isterim.