Elbette müşteri velinimetimizdir, yalnız gündemde pek tatlı şeyler bulamadığım için rahmetli değerli hocamız mimar ve aynı zamanda nüktedan AYDIN BOYSAN’ dan tatlı Karadeniz fıkralarını size sunuyorum:
***
Cemal şişiniyor . . . Yeni kasket giymiş . . . Soruyor:
«Temel! De bakalım! Bu kasket, beni on yaş daha gene gösterıiyor mu?»
Temel arkadaşının kalbini kırmıyor:
« Elbette ya; ! Aslında sen kaç yaşındasın?»
«37»
« Kasketli mi, kasketsiz mi?»
***
İki Karadenizli, yolda bir tane altın buluyorlar. Paylaşılacak gibi bir mal değil . . .
Ne yapsınlar? Kura çekecekler. Cemal bir avucuna altın alıp yumruk yapıyor, öbür avucuna da bir kiremit parçasını . . . Sonra ellerini arkasına saklayıp soruyor:
«Altını mı, kiremidi mi?»
Temel:
«Altını . . . »
«Vay namussuz! Bugün yine talihlisin . . . »
***
Kamyon şoförü İdris, İngiltere’ye mal götürecek . . .Akşam kahvede, büyüklerden biri uyarıyor:
«Aman dikkat et! İngiltere trafiğinde soldan gidilir. Denemediğin iştir.Çok tehlikelidir.» İdris kabul ediyor:
« Çok haklısın Osman Dayı! Ben de Samsun - Rize arasında denedim, gördüm. Çok tehlikeli çoook . . . »
***
Bir Avrupalı turist, yerel yaşayışı çok iyi öğrenmek için, bir Karadenizli aile yanında pansiyon kalıyor. Alışmış,işlere de yardım ediyor. Derken günün birinde, somonların arkasında bir insan iskeleti görmesin mi? Ödü kopuyor.
«Nedir bu?» diyor. Evsahibi anlatıyor:
«Haa o mu? O bizim İlyas’dır. Çocukken saklambaç oynamıştık da, bulamamıştık . »
***
Karadeniz ilindeki devlet hastanesinde yatan hastanın durumu çok ağır. . . Doktorlar Temel Reis’i hastanın yanına ancak birkaç dakika için bırakıyorlar ve rica ediyorlar: «Hastayı neşelendir teselli et!»
Temel’in aklına neşelendirecek söz gelmemiş ama, çıkarken teselli etmeyi unutmamış: « Korkma . . . Herkes ölecek . . ..»
***
Küçük yolcu gemisi kasırgaya dayanamıyor batıyor. Canını kurtarabilenler arasında üç kişi bir ıssız adaya düşüyor. Bir İngiliz, bir Alman ve bir de Karadenizli ...
Aç kalmıyorlar ama günler aylar geçiyor, kurtuluş umutları zayıflıyor. Ruhsal bunalımlara giriyorlar. Derken birdenbire Hızır gelmesin mi? Her üçüne de birer isteklerini yerine getireceği müjdesini vermesin mi?
Önce Fransız, hemen Paris’de olmak istediğini söylüyor. Bir anda gözden kayboluyor. Sonra İngiliz, Londra’ya gitmek isteyip, o da yok oluyor. Sıra Karadenizlide:
«Olur mu canım? Ben burada yalnız kaldım . Fransızla İngiliz geri gelsin!»
***
Hep görüyoruz, yıllardır uçak kaçıran kaçırana . . . Para istiyorlar. arkadaşları serbest bırakılsın istiyorlar. En önemlisi de kendilerini kurtaracak araçların sağlanmasını istemek . . . Bir Karadenizli de, aklına koymuş bir şey kaçıracak ama, uçağa
hiç binmemiş, denizden bir araç olsun istiyor. Sonunda bir denizaltı kaçırıyor . . . İstedikleri de şunlar:
Yüzbin dolar ile bir paraşüt. . .
***
Karadenizli atlamış, paraşütünü de açmış yavaşça aşağı doğru süzülüyor. Derken birdenbire hemşehrilerinden Osman’ın ,aşağıdan yukarı doğru fırladığını görmesin mi? Şaşkınlıkla soruyor: «Osmaaan ! Sen nereden geliyorsun?» Osman ise
hem el sallıyor, hem de açıklıyor:
«Cephane fabrikasından . . . »
***
RUHUN ŞAD OLSUN HOCAM…