Daha bir köşe yazarının okuyucuyu nasıl selamlaması gerektiğini bilmeden köşe yazısı yazmaya başlayalı 20-30 saniye oldu.

Yani bu cümlenin başındayken okuyucuya nasıl selam verilmesi gerektiğini bilmiyordum. İşin garibi buraya kadar 2 cümle kurmama rağmen hala bulamadım farkındaysanız.

En azından bu aşamaya kadar siz değerli okuyucuları selamlamaya dair çabamı ortaya koymuş olmamın bile sizlerin gözünde bir değeri olur umarım.

Eski Türkiye’de sadece birilerinin istediği siyasilere maruz kalıyorduk, birilerinin istediği sanatçıları izliyorduk veya birilerinin istediği sporcuların peşinden gidiyorduk. Diğer yandan o birileri, bizim izlememiz gereken TV yayınlarına da karar veriyor, okumamız gereken kitap yazarlarını veya köşe yazarlarını da seçiyor ve önümüze koyuyordu. Hasılı gözönünde her kim var ise kendiliğinden ortaya çıkmıyor, birilerinin uygunluk vermeleri üzerine karşımıza çıkıyordu. Eski Türkiyenin bu toplum mühendisliği ürünü yıllarında biz halkın önünde oluyormuş gibi olan herşeyin aslında bir sosyal mühendislik ürünü olarak bir yerlerde kurgulanıp önümüze konduğunu anlamamız için 2000 li yıllara ulaşmamız gerekmişti. Köşe yazarlığı açısından da o yıllar, egemenlerin bize Güneri Civaoğlunu,Fatih Çekirgeyi,Fikret Bilayı,Mehmet Ali Birandı,Emin Çölaşanı,Yavuz Donatı ‘’İyi’’ köşe yazarı diye kakaladıkları yıllardı. Halbuki hepsi de müesses nizamın kapıkulu olan tetikçiler iken biz yıllarca bu adamların yazdıklarıyla şekillendirdik fikriyatımızı. Doğal olarak da bu tetikçilerin yazdıklarıyla da o müesses nizamın parçası olduk en ‘’halk’’ halimizle. Ama değişim 2000 li yıllardan sonra başladı en sancılı haliyle. Bunu siyaseten kuru kuru Akparti veya Recep Tayyip Erdoğan güzellemesi için yazmıyorum. 2000 li yıllardan sonra Yeni Türkiye’de siyasetin de, sanatın da,sporun da,edebiyatın da,medyanın da raconu-kuralı-zemini değişti. Artık kurgu tipler ve marifetlerine maruz kalmaksızın daha doğal bir süreç başladı hayatın her alanında. Pek tabii ki egemenlerin ve güçlülerin dünyasında hayatın her alanı örselenmeye mahkum olduğu gibi bu süreçte de herşey güllük gülistanlık değil. Ama en azından artık farklı tornalardan çıkan tipler de görünür hale geldi her mecrada. Siyasette de sanatta da sporda da medya veya edebiyatta da hala mühendislik ürünü tipler peydah oluyor-olacak. Ama aslolan bilgiye kolay ulaşma çağında artık herbirimizin hormonlu veya mühendislik ürünü olmayan ürün-kişi-duygu veya düşüncelere ulaşma şansımız var.

İşte bu köşenin yazarı da sizlerin bu duygu-düşünce-bilgi veya ürüne ulaşma çabanızın bir yerinde olma adına bu mecrada bir köşe yazısı karalamaktan ibaret bir sürece başladı. Yani ben , bu satırları okuyan ve bundan sonra da okuyacak olanlara ‘’ acaba ne yazmış bu adam bu sefer’’ dedirtmeye çalışma gayesiyle çıktım yola. Bazen siyaset,bazen sanat,bazen felsefe bazen de sadece goygoydan ibaret bir şekilde.

Umarım günlük hayatta koşturmaktan helak olmuş yüreklerinize veya aklınıza hitap edecek birşeyler aklımıza gelir de birkaç dakikanıza anlam katabilecek birşeyler karalarız bu satırlara..

Görüşelim en kısa zamanda…